Bu yıl Mart ayında, çok yeni yayınlanmış bir makaleye denk geldim ve okurken, konuyu siber güvenlik ekipleri açısından da kafamda değerlendirmeye çalıştım. Makale Norveçli klinik psikolog Andreas Espetvedt tarafından yapılıyor ve insan hayatını almanın, bağlama bağlı olarak, askerlerin zihinsel sağlığını olumsuz etkilemeyebileceğini savunuyor.
Espetvedt, araştırma sırasında Lübnan ve Afganistan’da görev yapmış toplam 14.658 askerle temas kuruyor. Her iki grupta da çatışma sırasında bir kişinin hayatını alma deneyimi, öldürme deneyimi yaşamış askerler var.
🟢 Afganistan (2001–2011) | 🟠 Lübnan (1978–1998) |
---|---|
⚔️ Savaş Görevleri | 🕊️ Barışı Koruma Görevleri |
🔓 Gevşek angajman kuralları | 🔐 Kısıtlayıcı angajman kuralları |
💥 Çatışma bekleniyor | 🚫 Çatışma beklenmiyor |
Araştırmanın bulgularına göre, Lübnan’da barışı koruma görevinde bulunan ve çatışmaya girmesi beklenmeyen askerler, öldürme eylemi sonrasında depresyon, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), anksiyete, uykusuzluk, artan alkol tüketimi ve yaşam kalitesinde düşüş gibi zihinsel sağlık sorunları yaşamışlar. Buna karşılık, Afganistan’da görev yapan askerler, öldürme eyleminin ardından uzun vadeli psikolojik zararlar bildirmemişler.
* Peki, nasıl oluyor da, öldürme gibi uç ve travmatik bir eylemde bulunanlardan bazıları travma sonrası stres bozuklukları gösterirken, bazıları da göstermiyor? *
Çalışma, savaş sırasında öldürme eyleminin askerin zihinsel sağlığı üzerindeki etkisinin, aslında bağlam ve mental planlama ile doğrudan ilintili olduğunu gösteriyor. Bu da aslında, askerlerin görev alacakları yerlerdeki “mindset” odaklı, bir başka eğitim sürecine girmelerinin ne kadar önemli olduğuna vurgu yapıyor. Her gün yapılan egzersizler sırasında, zaman zaman ölümü hatırlamak, gerçek görevler sırasında ve sonrasında ölümle olan ilişkiyi düzenlemede yeterli olamayabiliyor.
Bağlam ve mental planlama oryantasyonu
Kişisel tehdit ki bu durumda hayati tehditten bahsediyoruz, aynı zamanda başkalarının ölümüne tanıklık etmek gibi tecrübeler, aslında her iki grup için de psikolojik sorunları tetikliyor olsa da, psikolojik zarar, kaçınılmaz da değil gibi duruyor. Zararı minimize etmek için mental planlama oryantasyonu belirli ana bileşenleri barındırıyor.
Grup içi normlar
Grup içi normlar, düşünüldüğünün aksine askerlerin içinde bulundukları durumla ilişki kurma sırasında oldukça etkili. Bir askerin “doğru” yada “yanlış” gibi temel kavramları nasıl tanımlayacağını belirler. Bu tanım sürecinde asker,
- Formal emirler ve kurallar
- Ekip arkadaşlarının davranışları
- Kültürel ve moral değerler
başta olmak üzere, bir çok faktörle temas eder. İligli araştrmada Afganistan’daki askerler, grup içinde öldürmenin savaşın doğal bir parçası olduğunu kabul eden bir norm sistemi içinde hareket etmiş ve bu nedenle öldürme eylemini moral olarak ihlal edici (morally injurious) olarak algılamamışlar. Buna karşın, Lübnan’daki barış gücü askerleri, çatışmadan uzak durması beklenen bir norm sistemine dahil olduğundan, öldürme eylemi kendi değer sistemlerine ve grup beklentilerine aykırı düşmüş ve bu durum vicdan azabı, suçluluk, utanç gibi MI (Moral Injury) semptomlarına yol açmıştır.
Görev ve angajman kurallarının daha belirgin olması
Askeri çerçevede angajman kuralları (ROE), ne zaman, nerede, kime karşı ve hangi koşullarda kuvvet kullanılacağını belirler. Hem uluslararası hukuka hem de görev verilen birliğin komutanlık emirlerine dayanır. Angajman kurallarının sindirilmesini zorlaştıran en önemli etmen aslında bu kuralların, uluslararası insancıl hukuk ve savaş hukuku çerçevesinde kalırken, bir taraftan da askeri ve siyasi stratejilerle hala uyumlu olabilmesinın zorlugudur. Tabi taktik seviyede, askerlerin manevra kabiliyetleri ve inisiyatif ihtiyaçları gibi şeyleri de düşündüğümüzde, aslında konu daha da karmaşık bir hal alıyor.
Çok kabaca, üç farklı angajman kuralı düşünülebilir. Askerin yalnızca kendisine veya müttefik güçlere yönelik açık ve yakın tehdit durumunu kapsayan savunma amaçlı angajman bunlardan ilgidir. Daha proaktif olarak kuvvet önleyici yada etkisiz hale getirici faaliyetleri de kapsayan taarruz amaçlı angajmanın yanı sıra, bir de kuvvet kullanımının sıkı koşullara bağlı olduğu, genelde karmaşık sivil-asker etkileşimi olan ortamlarda kullanılan kısıtlayıcı angajman kuralları da vardır.
Yapılan çalışmada ortaya çıkan sonuçlardan biri ise, askerlerin anlaşılır ve net angajman kuralı ile uyumlu bir faaliyet içerisinde bulunuyor olması, zihinsel hasarı minimuma indiren etmenlerden biri oluşu. Yukarıdaki tabloda görebileceğiniz gibi, Afganistan’da gerçekleşen faaliyetler çerçevesinde izlenen askerler, bölgede savaş angajmanlarının geçerli olduğu bir çerçevede faaliyetlerini sürdümüşler. Öte yandan, Lübnan’daki faaliyetler barış gücü kapsamında gerçekleştiği için, muhtemelen daha kısıtlayıcı bir angajman çerçevesi içerisinde kalınmış. Belirsiz ROE’ler, askerde çatışma anında daha fazla baskı oluşturarak, karar verememe, yada daha zor karar verme, tereddüt yaratma gibi negatif etkiler yaratabilir. Bu da, Lübnan’da faaliyet yürüten askerlerin ölümlü sonuçları daha fazla yargılamasına neden olmuş olabilir.
Görev yapılacak yerin doğası ile uyum
Angajman kuralları harıcınde, görev yapılacak yerin doğası, düşman tanımındaki netlik, arazi, demografi ve daha bir çok bileşen üzerine bir uyumlanma, bölgeye intikal sürecinde, olabilecekler konusunda beklenti yönetimlerini daha rahat yapabilme imkanı sağlar. Gerçekçi, açık ve çarpıtılmamış bilgilerle beklentiler dengelenir.
Yine Afganistan’da bulunan askerlerin tersine, barış odaklı bir görev, yapılanma ve beklenti ile giden askerlerin, beklenmedik sonuçlarla karşılaması, gerçekleşen ölümlü sonuçların sindirilmesi sürecinde daha fazla muhasebe ihtiyacı doğurmuş.
Bağlam ve Meşruiyet
Bir insanın hayatını alacak düzeydeki eylemler, bağlamdan bağımsız olarak düşünülmesi zor olan eylemlerdir. Öldürmenin meşruluğu ve ahlaki kabülü, felsefi temellendirmesi hep içinde bulunulan görev bağlamına göre şekilleniyor. Asker eğer bulunduğu bağlamda, bulunduğu yerde, yapılan faaliyetleri haklı göremiyorsa, ölümlü sonuçların psikolojik etkisi daha yıkıcı olur.
Mental Planlama Oryantasyonu, Psikolojik Dayanıklılık ve SOC Ekipleri
Dünya genelinde konu biraz geç farkedilmiş olsa da, aslında siber olaylar 2007’lerden beri söylüyorum gayrinizami faaliyetlerdir. Çoğu senaryoda gerilla tipi faaliyetlerin tüm özelliklerini taşırlar. Böylesine dinamik olarak sürekli değişen bir zeminde, böylesine belirsiz durumlara karşı, savunma planlaması yapmak, sürekli hazır halde kalmak, aslında oldukça yıpratıcı bir serüven. Üstelik, yine çoğu durumda yalancı çoban gibi sürekli false-positive senaryoların içerisinde kalmak, gerçek bir olayın olmadığı günlerin sayısının fazla oluşu, siber güvenlik analistini her an olay olabilir kafa yapısından (cyber struggle’da primed mindset denir) oldukça uzaklaştırır.
Yine benim fonksiyonel, dayanıklı ve hazır zihin diye isimlendirdiğim bu zihinsel plan, yukarıda anlatmaya çalıştığım ve ilgili araştırmanın da desteklediği sonuçlarla oldukça ilintili.
Örneğin grup içi normlardan bahsettik. Bunu SOC ekibi olarak düşündüğümüzde, ekip içerisinde normların olmaması, belirli bir kültürün oluşmaya başlamaması, toksisite, hatta ritüellerin eksikliği, ekip içerisindeki analistlerin boşluk, anlamsızlık ve aidiyet hislerini doğrudan etkileyecektir. Bu negatif etki, bilinmez durumlarda, ihtiyaç duyulacak dayanıklı zihin için oldukça tehlikelidir. Konu sadece incident anındaki ihtiyaç değil, bu ruh hali aslında kişinin kendi gelişimi ve büyümesi için de tehlikeli. Ranger programında, ekip odaklı sürtünmeler adı altında bu problemlere çok daha detaylı değinip, tüm progrma boyunca da katılımcıların bunu maksimum seviyede hissetmelerinis sağlamaya çalışıyoruz. Belki ilerleyen yazılarda, bu detayları da burada birlikte ele alırız.
Yukarıda bahsettiğimiz bir diğer konu angajman kuralları ile ilgiliydi. Esasında, angajman kurallarını gerçek anlamıyla kullanmaya kalkarsak oldukça tartışmalı konulardan birisidir, siber olaylar için angajman. Bir siber saldırı ne zaman silahlı saldırı sayılır? Orantılılık nasıl sağlanır? gibi bir çok boşluk var. O nedenle bundan ziyade biraz daha olay anı üzerinden düşünmek istiyorum angajman kuralları değerlendirmesini. Olay anında, inisiyatif ve sorumluluk eksikliği, kurallar ve teyammüllerin eksikliği, karar alma problemleri, analistlerin kişisel gelişimlerinden, olay anında özgürce karar verebilme alanlarına kadar, manevra alanlarına kadarki bir çerçeveyi kapsarsak çok hatalı olmayacaktır. Buradaki eksikler, yine analistin mental dayanıklılığı konusunda ciddi negatif etki yaratacaktır.
Beklentiler ve görev yapılacak yerin doğası ile uyum yine psikolojik dayanıklılık açısından çok önemli. Tıpkı askerlerde olduğu gibi, SOC ekiplerinde görev alan analistlerin de, gerçekçi, çarpıtılmamış bilgilerle beklentilerini dengelemeleri gerekir. Bu beklentiler, yapılacak rutin işlerin türünden, kimi zaman ne kadar sıkıcı, bunaltıcı, işe yaramaz hissettirdiğinden tutun, ilgili firmanın SOC ekiplerine verdikleri gerçekçi sözlere, bütüncül gelişim alanı tanımaktan tutun, siber güvenliğin yalnızca bir teknoloji faaliyetine indergenmesinin getireceği handikaplara kadar büyük bir alanı kaplar. Sadece teknik beceriye odaklanmış bir mühendisin, baskı altında, fonksiyonel ve dayanıklı bir operatöre, analiste dönme şansı oldukça düşüktür. Bu tipte bir faaliyeti belki bir kaç kere kaldırabilir, ama benim burada performans olarak kabul edebileceğim şey, bu becerilerin, öngörülebilir, istikrarlı ve kişiyi gerçeklikten koparmayacak kadar da barışçıl olabilmesidir. Bu da ancak topyekün bir gelişimle olur.
Meşruiyet konusu sanıyorum tüm bu bileşenler içerisinde en basit anlaşılır olanı. Korduğumuz kurumları koruma amacımız, bunların meşruiyeti çoğu senaryoda su götürmek bir gerçek. Ama burada gözden kaçan bir başka meşruiyet de kendi gerçekliğimiz. Kendi amaçlarımız. İnsanın kırılma anına en çok yaklaştığı anlarda, çoğu durumda hala pes etmemesi ve faaliyete devam edebilmesi için gereken dayanıklılığı veren yegane şeylerin başında kendi amaç güdümüz geliyor. Kendi anlamımız. Yine bunlar da bir başka günün konusu olsun.
Belki siber güvenlik analistleri, askerler gibi hayatlarını riske atmıyorlar ama onlar da korudukları organizasyonlarının piyadeleri. Faaliyet alanları da hatrı sayılır bir baskı, stres, bilinmezlik, kayganlık taşıdığından oldukça vahşi denilebilir. Bu açıdan, askerler üzerinde gerçeklen bu çalışmaları ve daha fazlasını sürekli takip edip, siber güvenlik analistlerine nasıl daha fazla yardımcı olabilirim diye düşünmeyi seviyorum. Hem bireysel olarak hoşuma gidiyor, hem kendi yolculuğumu, kendi gelişimimi de değerlendirme imkanı buluyorum, hem de Cyber Struggle’da geliştirdiğimiz beceri kazanım metodolojılerini de daha optimize etme fırsatı yakalıyorum.
Kaynakça
- Nordstrand, A. E., Noll, L. K., Huffman, A. H., Gjerstad, C. L., Tveitstul, T., Reichelt, J. G., Bakker, L.-P., Kennair, L. E. O., Kristoffersen, R. H., Bøe, H. J., & Wickham, R. E. (2025). Killing in Combat as a Potentially Morally Injurious Event: The Diverging Psychological Impact of Killing on Peacekeepers and Combat-Oriented Troops. Armed Forces & Society, 0(0). https://doi.org/10.1177/0095327X251321389